Suriye’deki kaos çözüm sürecini tehlikeye sokabilir

19.07.2025 medyascope.tv

19 Temmuz 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Türkiye yılların sorununu çözmeye hazırlanıyor. Bayağı adımlar atılıyor ve PKK sorunu, ardından iç içe bir şekilde Kürt sorununu çözme konusunda bir umut var. Ben umutluyum, iyimserim ama çok sorun var. Geçen sefer çözüm süreci Suriye'de yaşananlar nedeniyle büyük ölçüde yarım kalmıştı. Ne olmuştu o zaman? Suriye'de iç savaş sırasında, Esad rejimine karşı İslamcı grupların kalkışması sırasında Suriye'nin kuzeyindeki Kürtler bunu bir fırsat bildiler ve bu arada Esad rejimiyle anlaşarak o yaşadıkları bölgenin denetimlerini fiilen ele aldılar. Ve burada esas olarak PKK çizgisindeki yapılar öne çıktı ve birden Öcalan posterleriyle gösteriler yapan Suriyeli Kürtler görüntüleri karşımıza çıktı ve ardından Türkiye'deki çözüm süreci rafa kalktı. Şimdiki çözüm sürecinin en kritik yönlerinden birisinin yine Suriye olduğu ileri sürülüyor. Kimileri inanmıyor tabii ki, bunun tamamen iç politik hesaplarla olduğunu düşünüyor. Ama esas belirleyici etkenin bölgesel gelişmeler olduğunu düşünenler, özellikle 7 Ekim Hamas saldırısının ardından İsrail'in bölgeyi altüst etmesine bağlayanlar çok ve bu anlamda da Suriye ayrı bir öneme sahip. Türkiye Suriye'de istediği bir yönetimin oluşabilmesini, güvenebileceği bir yönetimin oluşabilmesini istiyor ve bu anlamda da Kürtler önünde bir engel teşkil ediyor ve Abdullah Öcalan üzerinden Suriye'deki Kürtleri belli bir noktaya çekebileceğini düşünüyor. Aslında bu iş yanlış bir düşünce değil. Çünkü Suriye'deki Kürtlerin örgütlenme anlamında ilk ortaya çıkışı Öcalan'ın Suriye'de yaşadığı dönemler ve Öcalan bizzat bu yapıları inşa etmiş birisi. Daha sonra da Öcalan'la koordineli bir şekilde PKK, Kandil, Suriye'ye yönelik özel bir program uyguladı ve orada binlerce, on binlerce savaşçısının olduğu bir yapı ortaya çıkarttı ve de facto bir tür özerk yönetim inşa etti. Türkiye Cumhuriyeti buna müdahil oldu biliyorsunuz. Özellikle kuzeybatısında Türk Silahlı Kuvvetleri devreye girdi ve PYD/YPG'nin elindeki birçok yeri aldı ama kuzeydoğuda Kürtler varlıklarını sürdürdü.
Şimdi normal şartlarda şöyle bir plan vardı. Eş-Şara yönetimindeki ve Ankara'nın desteklediği HTŞ ağırlıklı geçici hükümet, geçici yönetim Suriyelilerle anlaşacak, Suriyeliler de merkeze bağlanacaktı. Bir ön mutabakatla yapıldı Amerika Birleşik Devletleri'nin de devreye girmesiyle. Fakat sonra sorunlar çıktı, ama aşılmayacak sorunlar değildi bunlar. Bu arada Amerika'nın Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack açık bir şekilde Şam'dan yana tavır alıp Suriye'de federasyon, özerklik gibi şeylerin olamayacağını söyledi ve Ankara'yı da memnun etti. Tam bu belirsizliklerin ortasında, ülkenin güneyinde Dürzilerle Bedevi Araplar arasında bir çatışma patlak verdi ve çatışmaya Şam yönetimi müdahil oldu. Şam yönetimi Bedevi Arapların yanında ve Dürzilere karşı bir pozisyon aldı. Çok çarpıcı ve aslında moral bozucu görüntüler gördük. Suriye ordusuna bağlı bir kısım askerler – ki sakalları vesairesiyle İslamcı oldukları anlaşılıyor – Dürzi yaşlılarının bıyıklarını – ki onlar için çok önemli, saygınlık açısından çok önem verdikleri bir şey – zorla kestiler ve bunların videolarını dolaşıma soktular filan. Neyse, ama iş bununla da kalmadı. İsrail Dürzilerden yana olaya müdahil oldu. Şam'da Cumhurbaşkanlığı Sarayını ve Genelkurmay Başkanlığını bombaladı, daha doğrusu hava saldırısıyla ve açık bir şekilde Netanyahu Dürzilerden yana tavır aldıklarını söyledi. Bunun bir gerekçesi İsrail'de belli bir Dürzi topluluğunun olması ve Suriye'deki Dürzilerle akraba olmaları, onlara destek iddiasıyla çıktı. Ama onun da ötesinde İsrail orada eş-Şara yönetiminde bir İslamcı devlet inşasını istemiyor ve bu anlamda da bölgedeki, ülkedeki azınlıklara bir tür yatırım yapıyor. İlk akla gelen de kendisine en yakın olan yerde yaşayan Dürziler ve Dürzilere açık bir şekilde destek veriyor. Fakat Dürzilerin hepsinin İsrail yanlısı olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak kendilerini yalnız hisseden Dürzilerin İsrail'in bu desteğine çok da itiraz edecek halleri yok.
Buraya kadar, ‘‘Bunun bizimle ne ilgisi var?’’ denebilir. Fakat şunu unutmamak lazım; Suriye'de bir devlet yok. Bir devlet inşa etme çabası var. Trump yönetimi eş-Şara’ya destek veriyor. Yaptırımları kaldırdı. Terör örgütü listesinden çıkardı ve açık bir şekilde orada bir devlet inşasına eş-Şara üzerinden destek veriyor. Hatta sonradan anlaşıldı ki daha Esad yönetimi zamanında Amerika Birleşik Devletleri eş-Şara’ya yatırım yapmış. Onu özel olarak eğitmiş. Bunu bizzat yapan Amerikalı diplomatlar açık açık anlattılar. Ama bunu başarabilecek mi? Çok zor. Çünkü orada eş-Şara yönetiminin çoğulcu bir Suriye perspektifi daha çok lafta kalıyor. Bu son olayda olduğu gibi çok net bir şekilde kendilerine yabancı olanlara karşı tavır alıyor. İddiaya göre daha önceki Alevi katliamında da bu olmuştu. Eş-Şara bunların merkezi yönetim politikası olmadığını söyledi. Ama Alevi katliamıyla ilgili yapılan soruşturmadan hiçbir şey çıkmadı. Şimdi de aynı şekilde çoğulcu bir Suriye'den bahsediyor ve Dürzilerin haklarına saygı göstereceğini söylüyor ama bunun hiçbir garantisi yok. Bu Dürzilerle yaşanan gerilim, kaos ülkenin diğer azınlıklarını da birinci derecede ilgilendiriyor. Mesela Alevileri, mesela Hristiyanları ve tabii ki Kürtleri çok yakından ilgilendiriyor. Çünkü bir grubun düşmesi, Dürzilerin mesela kaybetmesi, sıranın diğerlerine gelebileceği endişesini doğuruyor. Bir diğer husus da şu: Ülkedeki azınlık grupların en çok gözlerini çevirdikleri yapı Kürtler. Çünkü Kürtler çok iyi örgütlenmiş durumda ve silahları var ve silah kullanmayı bilen binlerce insanları var. Bunların bir kısmı Suriye vatandaşı değil hatta. Ve dolayısıyla şu anda Suriye'de yaşanan kaos Kürtleri birinci derecede ilgilendiriyor. Bir diğer husus da şu: Şu anda Dürzilerden yana tavır alan İsrail öteden beri Suriye'deki Kürtleri bir stratejik müttefik olarak gördüğünü zaten defalarca dile getirmiş, Netanyahu yönetiminin önde gelen isimleri, bakanları. Ve büyük bir ihtimalle eş-Şara'nın orada bir devlet inşa etmesini engellemek için Kürtlere de birtakım mesajlar iletecek, birtakım iş birlikleri yapmak isteyecek.
Bu nasıl gelişir? Eş-Şara ülkenin başında kalabilir mi? Eş-Şara kalırken vadettiği gibi tüm azınlıkları merkeze katabilir mi? Bunlar çok zor sorular ve şu gidişle pek başaramayacakmış gibi gözüküyor. Ve dolayısıyla Suriye'de Kürtler bu kaotik ortamda bambaşka birtakım perspektiflere yönelebilirler. Normal şartlarda Abdullah Öcalan'ın demokratik entegrasyon dediği olay Suriye için de geçerliydi. Yani Öcalan'ın perspektifinde Suriye'deki Kürtlerin merkezi hükümete bağlanması var. Ama burada çok önemli bir husus var: Demokrasi. Eş-Şara yönetiminin Suriye'ye demokrasi getirebileceği pek akla yatkın gözükmüyor. Dolayısıyla Suriye'de Kürtler yaşanacak olan gelişmelere bağlı olarak bu krizin, şu anda Dürzilerle yaşanan krizin çözülememesi ve ülkeyi iyice kuşatması, Suriye'nin yeniden bir iç çatışma ülkesi haline dönüşmesi ihtimalinde en güçlü azınlık olarak birtakım kararlar alabilirler ve bu kararlar doğrudan Ankara'yı rahatsız edebilir. Şunu özellikle vurgulamak lazım; Suriye'deki Kürt hareketi kendi tabirleriyle Apocu bir hareket, yani Öcalan'a bağlı hareketler. Dolayısıyla Öcalan'ın çizdiği çizgide gideceklerdir. Öcalan'ın onlara söylediğini yapacaklardır. Ama Öcalan, daha önceki deneyimlerden biliyoruz ki Suriye'de, Suriye'deki Kürtlerden onlara birinci derecede zarar verecek adımlar atmasını istemeyecektir. Muhtemelen önümüzdeki günlerde Öcalan'ın doğrudan Suriye'deki Kürtlerle temasa geçtiğini duyacağız ya da geçecek ama bize bunu duyurmamaya çalışacaklar. Fakat şu haliyle bakıldığı zaman Türkiye'deki çözüm sürecinin başarısına bağlı olarak Suriye'deki meselenin de çözülebileceği hesabı yapılıyordu. Yani ‘‘Türkiye'deki pozitiflik Suriye'ye de pozitiflik olarak yansır’’ deniyordu. Ama şu anda Suriye'de yaşanan kaos ve negatif durum pekâlâ Türkiye'deki çözüm sürecini de negatif olarak etkileyebilir, tehlikeye atabilir. Çok zor bir iş. Tek aktörlü bir olay değil. Sadece Ankara'nın belirleyebileceği bir olay değil. İşin içerisinde başka güçler var, özellikle İsrail başta olmak üzere. Ve merkezde yer alma iddiasındaki yapı, HTŞ ve onun ittifak yaptığı gruplar onca iç savaştan sonra yıkılmış, yerle bir olmuş bir ülkeyi kalkındırabilecek ve orada yeni bir devlet inşa edebilecek kapasitede gözükmüyorlar. Çok kritik bir an yaşıyor Suriye ve bu kritik an Türkiye'nin gerçekten yakalamış olduğu bu tarihi fırsatı da riske edebilecek sonuçlara yol açabilir.
Bugünkü yayını kime ithaf ediyorum? Jacques Brel'e. Brel'i bilmiyorsanız muhakkak bilin. 78 yılında… Kaç yaşında ölmüş? 49 yaşında ölmüş. Biz Galatasaray Lisesi'nde Fransız kültürüyle büyümüş insanlar olarak Brel'i biliyoruz. Yıllar önce ortaokuldayken Tevfik Fikret Salonu’nda Brel'in bir konser filmini izlediğimi hatırlıyorum, siyah beyaz. Çok değişik bir insan. Çok kendinden geçerek şarkı söyleyen ve şarkılarını kendisi yapan birisi. Fransız değil, Belçikalı ama hayatı Fransa'da geçmiş birisi. Aşk şarkıları da çok güzel. Esprili şarkıları da var. Tabii ki en çok bilinen şarkısı herhalde ‘‘Ne Me Quitte Pas’’, yani ‘‘Beni Terk Etme’’ şarkısıdır. Ama ben Brel'in en çok ‘‘Burjuvalar’’, ‘‘Les Bourgeois’’ şarkısını severim. Vaktimiz olsa size uzun uzun şarkının sözlerini anlatırım. Ama şöyle söyleyeyim, olay şu; gençken burjuvalarla dalga geçen üç arkadaşın yıllar sonra birer burjuva olup kendileriyle dalga geçen gençleri polise şikayet ettiği bir şarkıdır. Film gibi bir şarkıdır. Gerçekten hâlâ yıllardır her fırsatta dinlediğim birisi, çok sevdiğim birisi. Filmleri de vardı. Birçok filmini de izleme şansım oldu. Ama o her şeyden önce bir şarkıcı, müzisyen. Jacques Brel, gerçekten bizi çok erken terk etti ama şarkıları hep yaşıyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
20.07.2025 Apoculuk ve Fethullahçılık: Benzerlikler ve farklılıklar
19.07.2025 Suriye’deki kaos çözüm sürecini tehlikeye sokabilir
18.07.2025 Şimdi hamle sırası devlette
17.07.2025 Erdoğan bu İmamoğlu’nun yargılanmasının TRT’de canlı yayınlanmasını istemeyecektir
16.07.2025 Burak Cop anlattı: CHP çözüm sürecinde ne yapıyor, ne yapmalı?
16.07.2025 Vahap Coşkun: TBMM’deki komisyon nasıl şekillenecek, ne yapacak?
16.07.2025 Erdoğan “PKK ile barış, CHP ile savaş” stratejisinden bir an önce vazgeçmeli
15.07.2025 15 Temmuz’un 9. yılında Fethullahçılık’tan geriye ne kaldı?
15.07.2025 Mehmet Altan ile Türkiye’nin Gidişatı (11): Süreç hız kazandı & Dokuzuncu yılında 15 Temmuz
14.07.2025 PKK teslim mi oluyor?
20.07.2025 Apoculuk ve Fethullahçılık: Benzerlikler ve farklılıklar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı