“İngiliz casus” olayında kafama takılan sorular

29.10.2025 medyascope.tv

29 Ekim 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar ve tabii ki öncelikle Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. 102. yılındayız ama hâlâ demokrasiden uzaktayız. Umarım cumhuriyetimiz demokrasiyle de bir gün taçlanır. Ben göremesem de oğlum ve olacaksa eğer torunlarım inşallah demokratik bir cumhuriyet altında yaşarlar.
Bugün ilginç bir olaydan bahsetmeye devam edeceğiz, öyle söyleyelim. Hüseyin Gün diye birisi girdi hayatımıza. Bunu savcılar soktular ve Hüseyin Gün denen, casus olduğu söylenen kişi yüzünden Ekrem İmamoğlu ve Necati Özkan bir kez daha tutuklandı ve gazeteci Merdan Yanardağ da tutuklandı ve onun kanalı olan Tele1'e kayyum atandı. Suçlama: casusluk. Deniyor ki: ‘‘İngiliz casusu.’’ Gerçekten böyle mi? Nereden çıktı bu İngiliz casusu? Öncelikle bir bakalım. Pazar günü Özgür Özel, Çağlayan'daki mitingde ne dedi?

Özgür Özel: ‘‘Bugün biraz önce yukarıda öğrendik ki hani ‘Necati Özkan'la birlikte bilgileri sızdırdı,’ deyip de Necati Özkan'ın ‘2019 seçiminden sonra bir kez gördüm. Sosyal medya analizi satmaya geldi ve almadık gitti. Bir daha görmedim.’ dediği kişi, Ekrem Başkan'la ilişkilendirmeye çalıştıkları kişi biraz önce itirafçı olmuş. ‘İngiliz ajanıyım ben.’ demiş, ‘İngiliz ajanıyım.’ ‘Vallahi İngiliz istihbaratıyla Suriye'de çalışan, rejim için plan yapan, İngiliz istihbaratının çizdiği plana göre Suriye'de olan bitenden haberim vardı.’ deyip de hava yapan değilim. İngiliz istihbaratıyla çalışmaya biz değil, AK Partililer alışkındır, AK Partililer.’’

Şimdi Özgür Özel diyor ki: "Ben İngiliz ajanıyım demiş." Ama baktım, bir yerde böyle açık açık söylediğini görmedim. Elimizdeki belgelerden birisi, ilk bu olay ortaya çıktığında cuma günü savcılıktan yapılan bir açıklama. Orada casusluk suçlaması var ve etkin pişmanlıktan yararlandığı meselesi de var ama "Ben İngiliz ajanıyım, casusuyum" dediğine dair bir ifade ben göremedim. Ama çok sayıda İngiliz vatandaşı ama aynı zamanda Amerikan vatandaşı, gizli servislerle ilişkili birtakım isimlerden bahsediliyor. Fakat Hüseyin Gün'ün ajanlığı itiraf ettiğine dair bir şeyi ben göremedim. Bu arada hemen, artık her şey hemen çıkıyor, 262 sayfalık bir uzun itiraf çıktı, medyada dolaşıma girdi ve biz gazeteciler bunu edindik. Mesela işte İngiliz istihbarat servisinin yeni emekliye ayrılacak olan başkanı Richard Moore'dan da bahsediyor, birçok kişiden bahsediyor. Kim bunlar? Hüseyin Gün'ün telefonunda telefon numarası çıkanlar ya da notlarında hakkında bilgiler çıkan insanlar. Bu 262 sayfalık metinde birçok belge ve yazışma İngilizceden çevrilmiş. Burada da Hüseyin Gün'ün "Ben İngiliz ajanıyım/casusuyum, İngiliz gizli servisi adına çalışıyorum" dediği bir şeyi de görmedik.
Bir diğer metin daha sonra çıktı, ilginçtir, şöyle bir olay var: Bu kişi Haziran ayı sonunda ele veriliyor. Kim tarafından? "Manevi annem" dediği Seher Alaçam'ın oğlu ispiyonluyor bunu ve Amerikan, İsrail gibi devletlere çalıştığı iddiasıyla uzun bir şikayette bulunuyor ve bunun üzerine gözaltına alınıyor ve bundan sonra da kendisinin 128 sayfalık bir ifadesini gördük. Bu 128 sayfalık ifadede birçok suçlamayı, birçok şeyi reddediyor, kabul etmiyor ve hiçbir yerde, hiçbir şekilde de "Ben İngiliz casusuyum" demiyor. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Yani birinci soru şu: ‘‘İngiliz casusu mu?’’ sorusu. Ha, olabilir. Çünkü birçok gizli kapaklı işlerden bahsediyor. Dünyanın dört bir tarafında dolaşmış. Almanya'da doğmuş, İngiltere'de okumuş. Türkiye'de, zaten kendisi Türk aynı zamanda, Amerika'da şirketi var, İngiltere'de şirketleri var, Türkiye'de şirketleri var. Libya'ya gidiyor, Suriye'nin adı geçiyor, Irak'ın adı geçiyor, Afrika ülkelerinin adı geçiyor ve özellikle de sosyal medya algoritmaları konusunda çalışmalar yaptığı söyleniyor. Ama bu arada silah külah işleri de var. Bu kişi pekâlâ bir casus olabilir ya da servisler için, bir İngiliz ya da başka bir servis için çalışıyor olabilir. Ama şunu söyleyeyim, benim daha çok şunu aklıma getirdi: ‘‘Zelig’’ filmi vardı Woody Allen'ın yanılmıyorsam 1983'te yaptığı, her taşın altından çıkan bir adamdı Zelig. Her yerde, tarihin değişik aşamalarında, değişik fotoğraf karelerine girmeyi başarmış birisi. Mia Farrow'la oynadığı, kendisinin yönettiği bir filmdi. Bana daha çok ‘‘Zelig’’ gibi geliyor. Evet, şu anda Zelig'i görüyorsunuz.
Peki başka neler var? Çok soru var aslında. Bütün bu metinlere baktım, ettim. Birincisi, İngiliz casusu olduğuna dair çok net, daha doğrusu casus olduğuna dair bir itiraf ben görmedim ama bir etkin pişmanlıktan yararlanma olayı var. Şimdi aldığım notlara bakıyorum. İlk polise Temmuz başında verdiği ifadede Merdan Yanardağ'ın adı geçiyor. Orada bu kişinin şoförü, Hüseyin Gün'ün şoförü, aynı zamanda Seher Alaçam'ın şoförü diyor ki, "Bana 5.000 ve 10.000 euro verdi iki ayrı seferde, ben bunları Merdan Yanardağ'a verdim" diyor. Ama kendisine sorulduğunda, "Hayır, böyle bir şey yok. Şoför yanlış hatırlamış. O paraları bankadan çekti, bana verdi, ben kendim harcadım" diyor, reddediyor. Fakat o tarihte Merdan Yanardağ hakkında herhangi bir işlem yapılmıyor, bu ifadeden hareketle, en azından şoförün ifadesinden hareketle. Fakat şimdi geliyoruz, yaptığı açıklamanın en önemli yerlerinden birisi: ‘‘Merdan Yanardağ'a para verdim’’ diyor ve Merdan'a sorulduğunda da Merdan, "Kesinlikle böyle bir şey yok, yanlış hatırlıyor" diyor. Şimdi ilkinde reddettiği şeyi ikincisinde kendisinin etkin pişmanlıkta en önemli kozu gibi kullanıyor olması başlı başına bir soru işareti. İkincisi, ilk ifadede yani Temmuz başındaki 128 sayfalık ifadenin hiçbir yerinde Necati Özkan geçmiyor. Ya soruşturmayı yapanlar bulamadı, nerelerdeydi onlar bilmiyoruz. Bir şeyleri eksik mi buldular? Yani bulup da sormamış olmaları mümkün değil. Ama sonra Ekim ayında Necati Özkan'ın adını söylüyor. Birtakım yazışmalardan bahsediyor ve Necati Özkan'ı suçlayarak kendini kurtarmaya çalışıyor. Ama bunun neden Temmuz’da çıkmayıp sonra çıktığı meselesi başlı başına bir soru işareti.
Bir başka husus, Özgür Özel söyledi; Silivri'de yatarken Ankara Sincan'a naklediliyor ve bir süre sonra etkin pişmanlıktan yararlanıyor. Bu da çok ciddi bir soru işareti bence. Neden itirafçı oldu? Tabii bu da çok önemli bir soru. İtirafçı ya da etkin pişmanlık, her neyse. Yani Temmuz ayında söylenenlerin bazılarını kabul ediyor, bazılarını ‘‘hatırlamıyorum’’ diyor, bazılarını reddediyor ama bir etkin pişmanlık falan gibi bir hâli yok. Nasıl bir soruşturma olacak, neyle yargılanacak, başına ne gelecek kestirmek mümkün değil. Öyle kimsenin bilmediği bir dava olarak gidecekken birdenbire etkin pişmanlıktan yararlanıyor ve etkin pişmanlıktan yararlanmasının tek başına bir anlamı yok. Yani pekâlâ "Ben İngiliz ajanıyım, şuyum buyum" deyip birtakım ajan isimleri vesaire verseydi belki birazcık haber olurdu. Ama bu neden haber oluyor? Doğrudan Necati Özkan'ı, Merdan Yanardağ'ı ve Necati Özkan üzerinden Ekrem İmamoğlu'nu suçlaması nedeniyle ya da hedef göstermesi, yani savcılara onları sunmasıyla bu oluyor ve buradan herhâlde kendini kurtarmayı düşünüyor. Ama bu arada ne yaşandığını bilmiyoruz, neden böyle bir yola yöneldiğini bilmiyoruz. Ve bu bağlamda bir fotoğraf var biliyorsunuz. Ekrem İmamoğlu 2019’da seçildikten bir süre sonra bu kişinin, Hüseyin Gün'ün, yanında "manevi annem" dediği Seher Alaçam'la gidip makamında Ekrem İmamoğlu'nu tebrik ettikleri fotoğraf ve bu fotoğraf üzerinden, ki yaklaşık 10 dakika sürdüğü söyleniyor, Ekrem İmamoğlu'nun neyin ne olduğunu bilmesi, diyelim ki Hüseyin Gün'ün casus olduğunu bilmesi falan asla söz konusu değil. Ama iktidar yanlısı medya bu fotoğraf üzerinden Ekrem İmamoğlu'nun casusluğunun tescillendiğini söylüyor, ki çok abartılı olduğu, gerçek dışı olduğu ortada. Ama şöyle de bir soru var: Bu fotoğraf, 2019'da çekilmiş olan fotoğraf Temmuz’da yok, Ekim’de var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin adı hiçbir şekilde geçmiyor ilkinde. Yani o söylemese soruşturmayı yapanlar Hüseyin Gün'ün belediyeyle hiçbir şekilde alakasının olduğunu bulamayacaklar.
İşin içerisinde Irak var, Suriye var, Libya var, Afrika var, her yer var. Bu adam buralarda ne yapıyor? Değişik değişik şeyler var. Yok kimi zaman petrol, kimi zaman işte birtakım şirketler açılıyor, kapanıyor. Birbirinden farklı insanlarla tanışıklığı var. Ve çok önemli bir soru... Diyelim ki bu bir casus. Birçok doküman var, el yazısı notlar var, hemen hemen hepsi İngilizce olan el yazısı notlar var, birtakım flash bellekler var Haziran sonunda ele geçirilen, ki Seher Alaçam'ın ihbarcı oğlu söylüyor bunların bir kısmının yerlerini vesairesini. Bunları bir casus niye saklar? Neden saklar? Yani böyle bir hazine gibi. Ama öyle bir hazine ki okurken yoruluyorsunuz. Yani soruşturmayı yapanlara Allah kolaylık versin. Bir yığın isim, bir yığın yer, bir yığın olaydan bahsediyor. Toplantılar, tartışmalar, şunlar bunlar ve o kadar çok şey var ki sonuçta bunların hiçbirisinden hiçbir şey çıkmıyor. Böyle bir olay var.
Ve tabii ki şöyle bir soru var: Bunun neresinde casusluk var? Yani adam, Hüseyin Gün diyelim ki casus ve değişik kesimlerden insanlarla, değişik sektörlerden insanlarla görüşüyor, ediyor. Onlardan aldığı birtakım bilgileri vesaireleri çalıştığı yere aktarıyor. Şu oluyor, bu oluyor. Peki o görüştü, ettiği insanlar onun casus olduğunu nereden bilsin? Bu yaptıkları sohbetlerin, tartışmaların bir gizli bilgi gibi algılanacağını nereden bilsin? Kaldı ki tabii bakıyorsunuz, Temmuz başı ifadesinde bu kişinin dönemin AK Parti milletvekili Mehmet Sekmen'le görüştüğü, şu anda Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı, onun aracı olmasıyla Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ‘‘Fuat Avni’’ olayı konusunda bir tür bilgi aktarımı yaptığı söyleniyor. ‘‘Fuat Avni’’ nedir, hatırlamayanlar için söyleyelim: 17-25 Aralık sürecinde Fethullahçıların sosyal medya üzerindeki bir dezenformasyon hesabıydı ve iktidarı, Erdoğan yönetimini çok ciddi zorlayan bir hesaptı. Çok önemli bir operasyondu, Fethullahçıların bir istihbarat operasyonuydu. Ve bir baktık ki bu kişi o konuda devletimize yardımcı olmuş. Ve en son şunu da gördük: Bu kişi İngiltere'de bir organizasyonda AK Partili bakanları, Egemen Bağış'ı, Kürşad Tüzmen'i, yanılmıyorsam Yaşar Yakış'ı, böyle bir grubu da bir araya getirmiş AK Parti'nin ilk yıllarında. Yani sonuçta, onun düzenlediği toplantıya katılan kişiler ne kadar casusluk yaptıysa onunla 2019 seçimleri öncesi bir iki görüşme yapmış olan Necati Özkan ve onun kendisi için çalıştığı Ekrem İmamoğlu'nun da casuslukla o kadar alakası var. Niye böyle göstere göstere bu tezgâh kuruluyor? Çok kafa karıştıran bir olay var gibi gözüküyor ama olay aslında çok basit. Elverişli bir malzeme bulunmuş ya da elverişli olduğu düşünülen bir malzeme bulunmuş ve bu malzemeden Ekrem İmamoğlu'nu itibarsızlaştırma konusunda yararlanılmak isteniyor. Ben böyle düşünüyorum. İki tane ayrı şeyi görünce, yani bu özellikle Temmuz başındaki ifade de ortaya çıkınca, insanın daha bir kafası netleşiyor. Bu arada şunu söyleyeyim, çok büyük bir ukalalık olarak göreceksiniz ama şu tutanakları yapan savcılar, artık her kimse onlar, ne olur biraz Türkçe öğrenin. Yani bu "de"leri, "da"ları, "ki"leri falan öğrenin. Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ben şahsen rahatsız oluyorum. Dolayısıyla onların yaptığı soruşturmaya da insan biraz şüpheyle bakıyor. Nasıl derseniz deyin.
Peki bugünü, bu yayını kime ithaf edelim? Fikret abiye, Fikret İlkiz. Şimdi Fikret İlkiz aynı zamanda Ekrem İmamoğlu'nun avukatı şu anda hâlihazırda ve bu casusluk soruşturması olduğunda da kendisini aradım. "Abi, ne diyorsun?" dedim. "Ya akıl alır gibi değil." dedi ve biraz sohbet ettik. Fikret abi geçen hafta sonu 75 yaşına bastı. Bir sürpriz parti yaptılar kendisine. Evet, şu anda görüyorsunuz: Hasan Cemal, Kadri Gürsel, Sedat Ergin. Bu sürpriz parti tabii ki Beşiktaşlı birisi olarak... Yanında ailesiyle de görüyorsunuz. Ben Hopa'da olduğum için gidemedim. Fikret abi hepimiz için çok değerlidir. Türkiye'de hukuk deyince ilk akla gelen isimlerden birisidir. Şu anda Nadire ve Yonca’yla birlikte yine o sürpriz partide. Uzun bir süre bu mesleğin, avukatlık mesleğinin çilesini çekti ama hep sorgulayan eden bir avukat oldu. Çok kitap yazdı bu konuda. Özellikle düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü konusunda uzmandır. Cumhuriyet Gazetesi'nde yıllarca hukuk danışmanlığı yaptı, o dönemden tanışıyoruz. Ama esas olarak NTV'de benim çalıştığım dönemde NTV'nin de hukuk bölümünü yönetiyordu. Bir ara benim de kişisel avukatlığımı yaptı. Hatta bir davada bir Fethullahçıyı hakkımda yazdıkları nedeniyle mahkûm da ettirdik. Hâlâ o konuda kendisine minnettarım. Gerçekten hukuk deyince akla gelen, saygın bir isimdir ama aynı zamanda da çok terstir. Yani böyle bazen konuşmaya korkarsınız. Şaka tabii bu ama öyle esprili olarak bunu yapar. Gözünüz kapalı güvenebileceğiniz bir hukuk insanıdır. Ama maalesef ‘‘Türkiye'de hukuk var mı?’’ sorusuna benim cevabım ‘‘evet’’ olamıyor. Tekrar Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum. Tekrar demokratik bir cumhuriyet özlemimi dile getiriyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
02.11.2025 Cemil Bayık’a sormak istediğim soru: Fesih karşılığında ne kazandınız ya da kazanacaksınız?
02.11.2025 Bitmeyen ve bitmeyecek tartışma: Cumhur İttifakı’nda çatlak mı var?
01.11.2025 Ve Selahattin Demirtaş sahalara döndü!
30.10.2025 Erdoğan’ın CHP’ye karşı son 225 günü: Bir adım ileri iki adım geri
30.10.2025 Herkesin kazanacağı bir süreç mümkün mü? Mümtaz'er Türköne ile söyleşi
30.10.2025 1 Ekim’den 29 Ekim’e: İki resmi resepsiyon ve farklı fotoğraflar
29.10.2025 Çözüm sürecinde kazananlar ve kaybedenler | Mehmet Gürses yorumluyor
29.10.2025 “İngiliz casus” olayında kafama takılan sorular
28.10.2025 Yolsuzluk, terör, casusluk: Sırada ne var?
28.10.2025 Çözüm sürecindeki tıkanıklık nasıl aşıldı? PKK’nın silahlı güçlerini Türkiye’den çekmesinin öyküsü
02.11.2025 Cemil Bayık’a sormak istediğim soru: Fesih karşılığında ne kazandınız ya da kazanacaksınız?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı